a
Okan Kara

Okan Kara

30 Mayıs 2024 Perşembe

Rahim Kanserinin İlk Sinyali Olabilir

Rahim Kanserinin İlk Sinyali Olabilir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ülkemizde özellikle obezitenin yaygınlaşmasıyla birlikte rahim kanserinin görülme sıklığı artıyor. Zira obezite rahim kanseri riskini 3 kat yükseltiyor! Bunun nedeni ise obezitede artan yağ dokusunun rahim kanseri için risk oluşturan kandaki östrojen seviyesini arttırması. Ayrıca ömrün uzaması ve çocuk doğurma oranlarının düşmesi de rahim kanserinin sıklığını arttıran  diğer önemli etkenleri oluşturuyor. Genellikle menopoz sonrasında gelişse de rahim kanserlerinin yüzde 5’i 40 yaş altında görülüyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Baki Erdem, rahim kanserinin erken teşhis edildiğinde genellikle sadece cerrahi yöntemle tedavi edilebilen bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, “Rahim kanserinin rahim ağzı kanseri gibi tarama testi yoktur. Dolayısıyla yıllık jinekolojik muayeneler ve beklenmedik anormal vajinal kanamalarda jinekolojik kontroller önem taşıyor. Özellikle kanser için risk faktörleri mevcut ise jinekolojik tarama sıklığı hastalara göre arttırılabiliyor” diyor. 

Menopoz sonrasında kanamaya dikkat! 

Rahim kanseri,  ‘rahim içini döşeyen zardan (endometrium kanseri)’  ve ‘rahim duvarını oluşturan kas tabakasından’ kaynaklanan olmak üzere iki gruba ayrılıyor. En yaygın olarak rahim iç zarından kaynaklanan tipi görülüyor. Rahim kanserinin en sık ve ilk görülen belirtisi ise menopoz sonrasında beklenmedik anormal vajinal kanama oluyor.  Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Baki Erdem, menopoz sonrası kanamaların yüzde 10’unda rahim kanseri saptandığını vurgulayarak, “Rahim kanseri üreme çağındaki kadınlarda normal adet döngüsü dışında fazla miktarda ya da düzensiz kanamalar şeklinde de bulgu verebiliyor. Pelvik ağrısı, cinsel ilişki sırasında ağrı ve kilo kaybı bu kanserin diğer belirtilerini oluşturuyor” bilgisini veriyor. 

 

Östrojen fazlalığı tetikliyor!

Rahim (endometrium) kanserlerinde, kanser hücreleri rahmin içini döşeyen tabakada gelişiyor. Bu kanser hücrelerinin hangi nedenle oluştukları ise henüz tam olarak bilinmiyor. Ancak östrojen hormonunun rahim kanserinin gelişiminde rol oynadığı belirtiliyor. Östrojen fazlalığı rahimdeki hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmalarını ve kansere dönüşmelerini tetikleyebiliyor. Bu nedenle östrojen hormonunu fazla miktarda artıran faktörler kanser için risk oluşturabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç.  Dr. Baki   Erdem, rahim kanseri riskini artıran etkenleri, ‘ileri yaş, rahim kalınlaşması (endometrial hiperplazi), adet yaşının erken olması, geç menopoza girmek, obezite, hiç doğurmamış olmak, infertilite (kısırlık) ve tedavisi, meme-yumurtalık kanseri öyküsü, diyabet, östrojen salgılayan yumurtalık tümörleri, progesteron olmadan sadece östrojen replasman tedavisi, tamoksifen kullanımı (meme kanseri tedavisinde yararlanılır), HNPCC (Herediter nonpolipozis colorektal cancer) gibi genetik kansere yatkınlık durumları’ olarak sıralıyor. 

 

Tanı endometrial biyopsi ile konuyor 

Tanı için öncelikle jinekolojik muayene ve eş zamanlı ultrason yapılarak rahim içi değerlendiriliyor. Ardından rahim kanseri şüphesi varsa tanıyı kesinleştirmek için  endometrial biyopsi yöntemine başvuruluyor. Rahim kanseri tanısı endomterial biyopsi işlemiyle konuluyor. Bu işlemde çoğu zaman anesteziye bile gerek olmadan rahim içinden biyopsi alınıyor ve materyal patolojik incelemeye gönderiliyor. Bazen rahmin içinin görülmesini sağlayan ve histeroskopi olarak adlandırılan kameralı sistemle de biyopsi işlemi yapılabiliyor. Tanı konulduktan sonra hastalığın yaygınlığı ile ilgili şüphe varsa, genellikle MR yöntemiyle karın içi görüntülemesine başvuruluyor. 

 

Gelişmiş tedavi yöntemleri önemli avantajlar sağlıyor! 

Rahim kanseri cerrahi yöntemle tedavi  edilebilen bir hastalık. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Baki Erdem, son yıllarda bilimsel gelişmelerin ışığında operasyonun laparoskopik (kapalı cerrahi) olarak yapılabildiğine işaret ederek, “Ameliyatı kapalı yöntemle uygulamamız, daha az ağrı, daha az kanama, iyileşme sürecinin daha hızlı olması gibi önemli avantajlar sağlıyor. Rahim kanserinde cerrahi yöntemle rahim ve yumurtalığı alıyoruz. Ameliyat esnasında ‘frozen inceleme’ dediğimiz patolojik incelemeden de yararlanabiliyoruz. Böylece kanserin rahim duvarında olan yaygınlığını görebiliyor ve gerekirse lenf bezlerini de aynı anda çıkarabiliyoruz. Yine sentinel, yani nöbetçi lenf nodu uygulaması sayesinde tüm lenf nodlarını değil, sadece tümörün ilk gidebileceği lenf istasyonunu belirledikten sonra çıkararak, operasyonu tamamlayabiliyoruz. Böylece hastayı tüm lenf nodlarının alınmasına bağlı oluşabilecek lenfokist ve bacaklarda kalıcı şişlik ile seyreden lenfödem gibi bazı risklerden koruyabiliyoruz” diyor.  Cerrahi yöntemde başarıya götüren en önemli noktanın karın içerisinde yer alan tüm tümör odaklarının temizlenmesi olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Baki Erdem, operasyon sonrası yaygınlık veya moleküler düzeyde risk saptanırsa tedavinin kemoterapi, radyoterapi ve hedefe yönelik ajanlarla da desteklenebildiğini söylüyor. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Paketli gıdalar böbrek rahatsızlığına neden oluyor

Paketli gıdalar böbrek rahatsızlığına neden oluyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu noktada anne ve babalara önemli görevler düştüğünü belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Hazır ve paketli gıdaların sık tüketimi, idrara çıkmanın ertelenmesi veya gün içinde yeterli miktarda su içilmemesi gibi alışkanlıklar sebebiyle çocuklarda böbreklerle ilişkili sorunlar gözlemlenebiliyor. Bu kötü alışkanlardan çocukların uzak tutulması ya da kronik hastalığı olanların düzenli doktor kontrolüne götürülmesi çok önemli” açıklamasında bulundu.

Teknolojinin gelişimiyle birlikte günümüzde pek çok çocuk bedensel hareketler içeren oyunlardan ve etkinliklerden oldukça uzak. Çocukların artık günlerini telefon, tablet ya da bilgisayar başında geçirdiklerinin altını çizen Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Hareketsizliklerinin yanında abur cuburlarla öğün atlatıyorlar hatta su içmeyi dahi unutuyorlar. Ayrıca bazı kronik hastalıklar ve ilaçlar da çocuklarda böbrek taşı gelişimini hızlandırabiliyor” ifadelerini kullandı.

Çocuklardaki böbrek taşı oluşumunun kaynağı farklı bir rahatsızlık olabilir

Bilimsel çalışmalar sonucunda, böbrek taşına sahip çocukların yüzde 75-85’inde altta yatan hazırlayıcı bir faktör bulunduğunu dile getiren Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Bu faktörler ağırlıklı olarak; idrar yolu enfeksiyonu, böbrek ve üriner sistemin yapısal bozuklukları ve çeşitli metabolik sorunlar şeklinde sıralanıyor. Yapısal yani anatomik bozukluklar idrar akışında yavaşlamaya yol açabiliyor bu durum da taş oluşumuna sebep oluyor. Böbrek büyümesi, idrarın böbreğe geri kaçması, idrarın mesaneye ulaşma güçlüğü ve böbrek kistlerinin varlığı çocuklarda taş oluşumu riskini artırıyor. Eğer ailede böbrek ya da üriner sistem taşı varsa risk daha da yükseliyor” dedi.

Üriner sistemdeki taşlar her zaman belirti vermiyor

Böbrek taşları bebeklik dönemi de dahil olmak üzere her yaş grubunda görülebiliyor diyen Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebekler böbrek taşı gelişimi açısından risk grubunda bulunuyor. Yaş büyüdükçe üriner sistemde taş görülme sıklığı da artıyor ve bazı bilimsel yayınlara göre erkek çocuklarda daha sık rastlanıyor” şeklinde konuştu. Böbrek taşında; karın ve göbek altı bölgede ağrı, kusma, idrarda renk ve koku değişikliği, idrar yapamama, idrar miktarında azalma, idrarda kan görülmesi, idrar kaçırma ve idrar yapma sırasında ağrı gibi belirtilerin görülebildiğini paylaşan Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Bu belirtiler gözlemlendiğinde hızlıca bir uzmana başvurmak gerekiyor. Bazen de farklı nedenlerle yapılan karın ultrasonografi incelemelerinde rastlantısal olarak böbrek ya da idrar yollarında taş saptanabiliyor. Olguların yüzde 30’u belirti olmadan, görüntüleme ile tanı alıyor. Bu yüzden düzenli kontrollerin ihmal edilmemesi gerekiyor” dedi.

Tedavide cerrahi müdahale şart değil

Tam idrar tahlili ve üriner sistem ultrasonografisi gibi yöntemlerin hastalığın tanısının ilk basamağını oluşturduğunu dile getiren Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, “Eğer taş milimetre boyutlarında ise ve ağrı, tıkanma, enfeksiyon ya da kanama gibi belirtiler yoksa ultrasonografi veya idrar testleriyle hastanın takibine devam ediliyor. Bu aşamada bol su içilmesi, meyve ve sebzeden zengin bir diyet uygulanması ve paketli gıdalardan kaçınılması önemli. Taşın kendiliğinden düşme olasılığı yoksa ve ciddi bir tıkanıklığa sebep olmuşsa cerrahi tedavi yöntemlere başvurulabiliyor. Böbrek taşı olgularının yüzde 30-60’ı tedaviden sonra tekrarlayabilme özelliğine sahip. Bu nedenle yakın takipten vazgeçilmemeli” bilgilerini verdi.

Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı çocukları böbrek taşı gelişiminden korumak için anne ve babalara başlıca 3 tavsiye verdi: 

  1. Çocuklarınızın günlük sıvı tüketimini takip ederek su alımlarını yeterli seviyede tutun.
  2. Çocuklarınızı tuz ve protein içeriği yüksek hazır gıdalardan ve paketli ürünlerden mümkün olduğunca uzaklaştırın.
  3. Çocuklarınıza eğlenceli tarif ve sunumlarla meyve sebzeden zengin bir beslenme programını sevdirmeye özen gösterin.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Fiziksel ya da psikolojik stres MS’te atak sıklığını artırabilir

Fiziksel ya da psikolojik stres MS’te atak sıklığını artırabilir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kronik bir hastalık olan Multiple Skleroz’da (MS)  tedavi sürecinin hayat boyu devam ettiğini belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, MS hastalarının bu sürece dahil olup kooperasyon yani uyum göstermesinin oldukça önem taşıdığını vurguladı.

Vücudu fiziksel ya da psikolojik strese sokacak her durumun, atak sıklığını artırma riski taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Topçuoğlu, “Enfeksiyonlar, aşırı fiziksel aktivite, aşırı sıcak ortamlar, saunalar, kaplıcalar, kronik uykusuzluk, düşük D vitamini düzeyleri, ruhsal sıkıntılar atak sıklığını artırabilir” uyarısında bulundu. 

İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, 29 Mayıs Dünya MS Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada MS hastalarının dikkat etmesi gerekenlere ilişkin değerlendirmede bulundu.

MS hastalığına ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “Multiple Skleroz (MS) sinir hücrelerinin kılıfını kaybetmesi ve akabinde sinir hücre hasarı ile karakterize kronik, otoimmün bir hastalıktır. Otoimmünite, kişinin bağışıklık sisteminin kendi kendisi ile savaşması olarak tarif edilebilir. Yani aslında MS, kişinin bir sebeple harekete geçen bağışıklık sisteminin sinir hücrelerine saldırarak hasar vermesi sonucu ortaya çıkmaktadır” diye konuştu.

Bu belirtilere dikkat!

MS hastalarında, santral sinir sistemi hasarına dair tüm bulgu ve belirtilerin beklenebildiğini kaydeden Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “Ancak en sık görülen belirtiler arasında kol veya bacaklarda kuvvetsizlik ve/veya uyuşma, karıncalanma, görmede bulanıklaşma, vücudun bir yarısında hissizlik, karıncalanma hissi, çift görme ve baş dönmesi sayılabilir” dedi.

20-40 yaşları arasında en çok görülüyor

MS’in en çok 20-40 yaşları arasında ve kadın cinsiyette görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, 15 yaşından önce ve 60 yaşından sonra MS görülme sıklığının oldukça düşük olduğunu söyledi.

En önemli risk faktörü, genetik yatkınlıktır

MS’te risk faktörlerine değinen Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “Diğer otoimmün hastalıklarda da olduğu gibi tek bir risk faktörü belirlemek mümkün değildir. En önemli faktör genetik yatkınlıktır. Kadın cinsiyet yine bir risk faktörü sayılabilir. D vitamini ve güneş ışığı eksikliği uzun yıllardır bahsedilen risk faktörleri olmakla birlikte ne oranda etkili olduğu net değildir. Güneşli zamanın az olduğu Norveç, Danimarka gibi ülkelerde MS daha sık görülmekte, annenin hamileliği sırasında güneşe az maruz kalma ve düşük D vitamini düzeyi çocuğunda MS riskini artırmaktadır. Başta kızamık olmakla beraber birtakım viral enfeksiyonlar MS gelişiminde suçlansa da bunlar kesin risk faktörleri olarak gösterilemez” diye konuştu.

Stres atak sıklığını artırabilir

MS’te tedavi sürecinde dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “MS kronik bir hastalıktır, dolayısıyla hayat boyu devam edecek bir tedavi sürecidir. MS hastalarının bu sürece dahil olup kooperasyon (uyum) göstermesi oldukça önem taşımaktadır. Vücudu fiziksel ya da psikolojik strese sokacak her durum, atak sıklığını artırma riski taşır. Enfeksiyonlar, aşırı fiziksel aktivite, aşırı sıcak ortamlar, saunalar, kaplıcalar, kronik uykusuzluk, düşük D vitamini düzeyleri, ruhsal sıkıntılar atak sıklığını artırabilir” uyarısında bulundu. 

Bu tavsiyeler yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı olabilir

MS hastalarına tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, “MS hastalarının olabildiğince dengeli bir hayat yaşamalı, sağlıklı ve liften zengin beslenmeye dikkat etmeli, diyetteki tuzu azaltmalı, sigara kullanımından kaçınmalı, doğal D vitamini kaynağı olan güneş ışınlarının dik vurduğu saatlerde her gün 10-15 dakika doğrudan cilde güneş ışını almaya gayret etmelidirler. UV ışınları camı geçmediği için cam arkasından güneşlenmek işe yaramayacaktır. Burada önemli olan vücudun belli bir yüzölçümünün ışınları almasıdır. Dolayısıyla aşırı sıcağa maruz kalmamak için bir şemsiye altında oturup 10 dakika bacakları güneşlendirmek bile yeterli olacaktır” diye konuştu.

MS en çok araştırma yapılan alanların başında geliyor

MS tanısı ile ilk karşılamanın genelde hasta tarafından yıkıcı bir haber olarak algılandığını belirten Prof. Dr. Özgür Bilgin Topçuoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Uzun yıllardır medyada yer alan tüm MS hastaları koltuk değnekli, tekerlekli sandalyeli ya da yatağa bağımlı olarak görüldüğünden dolayı hastalığın kötü imajı kendi tabiatını kat kat aşmış durumdadır. Ancak rahatlıkla söylenebilir ki nörolojik hastalıklar içinde en çok araştırma yapılan, en çok ilaç geliştirilen alanların başında MS gelmektedir. Artık MS in türleri için ayrı ayrı tercih edilebilecek, atak gelişmesini önleyecek, özürlülüğü azaltacak çok sayıda ilaç seçeneği mevcuttur. MS’i düşman gibi değil tıpkı şeker, tansiyon, astım gibi vücudun kronik ve tedavi gerektiren bir hastalığı olarak kabul etmek önemlidir. Yeterli bir merkezde takip ve tedavi düzenlendikten sonra hastanın olası atak ve semptomlar açısından bilgilenmesi hastalığın kontrolü ve seyri açısından önem taşımaktadır.”

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Her 5 dakikada bir tanı alan hastalık “MS”

Her 5 dakikada bir tanı alan hastalık “MS”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Merck Türkiye de MS alanındaki çalışmalarıyla, hastalıkla ilgili toplumda farkındalık yaratmak üzere bu özel güne destek oluyor.

Multiple Skleroz (MS), beyin ve omurilik olarak tanımlanan merkezi sinir sistemini etkileyen, kamuoyunda genel olarak az bilinen kronik bir otoimmün hastalıktır. Merkezi sinir sistemi ile organların bilgi iletişimini sağlayan omuriliğin miyelin tabakası üzerindeki fiziksel tahribatın bir sonucu olarak ortaya çıktığı bilinen MS’ten, dünyada yaklaşık 3 milyon, Türkiye’de ise 70 bin kişinin etkilendiği tahmin edilmektedir.

Bu belirtilere dikkat

Hastalığın belirtileri arasında ellerde ve ayaklarda uyuşma, kol ve bacaklarda kuvvetsizlik ve sertlik, titreme, karıncalanma, görme bozukluğu, yorgunluk ve baş dönmesi, idrar kaçırma veya yapamama, erkeklerde cinsel güç azlığı görülebilir. Özellikle kas güçsüzlüğü, denge bozukluğu, yürüme ve konuşma aksaklığı ile kendini belli eden MS, alevlenmeler ve düzelmelerle seyreder. Merkezi sinir sisteminde etkilenen bölgeye ve etkilenme derecesine göre, bu kronik hastalığın türü, belirtileri ve şiddeti de kişiden kişiye değişebilmektedir.

Her 5 dakikada bir MS tanısı

MS’in ortaya çıkışının kesinliği ispatlanmış bir sebebi olmamakla birlikte yapılan araştırmalara göre hastalığın temelinde genetik, çevresel etmenler ve viral enfeksiyonlar yer alıyor. Dünya üzerinde her 5 dakikada bir, herhangi bir yerde bir kişinin MS tanısı aldığı biliniyor. Genç yetişkinlerde görülen bu hastalık özellikle kadınlarda 2 kat daha fazla ortaya çıkıyor. MS’li bireyler, erken tanı ve doğru tedavilerle hayat kalitelerinde bir düşüş olmadan yaşamlarını sürdürebiliyor.

Merck Türkiye’den “MS Heart Challenge” kampanyasına destek

Kamuoyunda MS hastalığı konusunda bir farkındalık ve bilinç oluşmasının öneminin altını çizen Merck Türkiye Genel Müdürü Şehram Zayer, “MS hastalığının teşhisinin ardından MS’li bireylerin toplumda yalnız hissetmemeleri için bu farkındalığın oluşması son derece önemli. Bu amaç doğrultusunda Merck, MS International Federation’ın (Uluslararası MS Federasyonu) 2020 yılından bu zamana dek gerçekleştirdiği “#MSConnections” farkındalık kampanyasına global olarak destek veriyor.  Merck Türkiye olarak da Uluslararası MS Federasyonu’nun sosyal medya üzerinden ilerleyen bu seneki farkındalık çalışması “MS Kalbi” (MS Heart Challenge) kampanyasında yer aldık.” dedi.

Zayer, “Merck olarak MS tedavisinde, uzun yıllardır yenilikçi tedavi alternatifleriyle tüm dünyadaki hastaların yanında yer alıyoruz. Tedavi maliyetlerini optimize edecek alternatifleri ve hasta ihtiyacına uygun, doğru dozu içeren ürünleri tıbbın kullanımına sunmak için tüm paydaşlarımızla iş birliği içinde hareket ediyoruz. İnovatif tedavilerin öncüsü, bilimsel çalışmaların da destekçisi ve takipçisi olarak hastaların karşılanmamış tedavi ihtiyaçlarına cevap vermek üzere tüm gücümüzle çalışıyoruz. Bugüne dek olduğu gibi gelecekte de hem hastalara hem de onları tedavi eden kıymetli hekimlere ihtiyaç duydukları tedavileri sunmak için MS ile ilgili yenilikçi çözümler içeren bilimsel çalışmalarımıza adanmışlıkla devam edeceğiz.” açıklamasında bulundu.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Uzmanından MS hastalarına uyarı ve öneriler! Sigara ve alkolden kaçının, Taş Devri diyeti uygulayın!

Uzmanından MS hastalarına uyarı ve öneriler! Sigara ve alkolden kaçının, Taş Devri diyeti uygulayın!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Dengeli beslenme, özellikle antienflamatuar diyetler, sigara ve aşırı alkolden kaçınmanın semptomların yönetiminde kritik rol oynadığını ifade eden Nöroloji Uzman Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Taş Devri diyeti yani Paleo diyeti, MS hastaları için dikkate değer bir beslenme planıdır. Vücuttaki iltihaplanmayı azaltabilir ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarını düzenleyebilir.” dedi.

Uluslararası Multipl Skleroz (MS) Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl mayıs ayının son çarşamba günü Dünya MS Günü olarak kutlanıyor. 

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzman Prof. Dr. Sultan Tarlacı, bu yıl 29 Mayıs’ta kutlanan Dünya Multiple Skleroz (MS) Günü dolayısıyla, hastalık hakkında bilgi vererek, semptomların kötüleşmesini önlemek veya geciktirmek için hangi önlemleri alınabileceğini anlattı.

“MS hastalarında kas güçsüzlüğü ve denge sorunları sık görülüyor”

Multiple Sklerozun (MS), merkezi sinir sistemini etkileyen kronik bir hastalık olduğunu ve hastaların hayat kalitesi üzerinde çeşitli olumsuz etkiler yaratabildiğini kaydeden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “MS hastalarında kas güçsüzlüğü ve denge sorunları sık görülür. Bu, günlük aktiviteleri zorlaştırabilir ve bağımsızlığı azaltabilir. MS’e bağlı kronik yorgunluk, hastaların enerji seviyesini düşürerek iş yapabilme kapasitesini ve sosyal etkinliklere katılımı kısıtlar.” dedi. 

MS ile yaşama depresyon ve anksiyete riskini artırıyor

MS hastalarında sıkça görülen bilişsel bozuklukların, öğrenme, problem çözme ve görev yönetimini zorlaştırabildiğini dile getiren Prof. Dr. Sultan Tarlacı, şöyle devam etti:

“Mental işlerde çabuk yorulma ve konsantrasyon eksikliği, iş ve eğitim yaşamını olumsuz etkiler. MS ile yaşamanın getirdiği sürekli stres, belirsizlik ve fiziksel sınırlamalar depresyon ve anksiyete riskini artırıyor. MS hastaları, ruh hali değişiklikleri ve duygusal tepkilerde aşırılıklar yaşayabilir bu da sosyal ilişkileri etkileyebiliyor. Hastalığın ilerlemesi iş kaybına yol açabilir ve mali sıkıntılar doğurabilir. Çalışma kapasitesinin düşmesi, ekonomik bağımsızlığı tehdit edebiliyor. 

MS, sürekli tıbbi bakım ve tedavi gerektiriyor

Hareket kısıtlılığı, yorgunluk ve duygusal sorunlar nedeniyle sosyal etkinliklere katılım azalabilir, bu da sosyal izolasyona yol açar. Sonuçta Fiziksel ve bilişsel bozukluklar, günlük yaşam aktivitelerini bağımsız olarak gerçekleştirme yeteneğini kısıtlar. Aynı zamanda MS, sürekli tıbbi bakım ve tedavi gerektirir. Bu, hastaların ve ailelerinin üzerinde sürekli bir stres ve yük oluşturur.”

Yoga, yüzme ve yürüyüş gibi aktiviteler öneriliyor

Multiple Sklerozun (MS) kontrol altına alınması ve semptomların kötüleşmesini önlemek veya geciktirmek için bir dizi önlem almak gerektiğini de anlatan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, şöyle devam etti:

“İlaç tedavisi, hastalığı modifiye edici tedaviler (DMTs) ile MS’in ilerlemesini yavaşlatırken, kortikosteroidler akut atakları tedavi eder. Düzenli egzersiz, kas gücünü ve esnekliği artırarak genel sağlığı iyileştirir, ayrıca yoga, yüzme ve yürüyüş gibi aktiviteler önerilir. Dengeli beslenme, özellikle antienflamatuar diyetler, sigara ve aşırı alkolden kaçınmak da semptomların yönetiminde kritik rol oynuyor. 

Fiziksel terapi, hareket kabiliyetini ve dengeyi geliştirirken, mesleki terapi günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığı artırır. Konuşma ve yutma güçlüğü yaşayan hastalar için ilgili terapiler faydalıdır. Ayrıca, psikolojik destek, depresyon ve anksiyete gibi duygusal zorlukların yönetilmesine yardımcı olarak genel yaşam kalitesini yükseltir. Bu bütüncül yaklaşım, MS’in etkilerini minimize ederek hastaların daha iyi bir yaşam sürmelerine olanak tanır.”

Taş Devri diyeti MS hastaları için dikkate değer bir beslenme planı

Sağlıklı bir yaşam tarzı ve beslenme planının, Multiple Skleroz (MS) semptomlarının yönetiminde önemli bir rol oynadığını da kaydeden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, şunları dile getirdi:

“Düzenli fiziksel aktivite, kas gücünü ve esnekliği artırarak yorgunluk ve denge sorunlarını azaltabilir. Egzersiz aynı zamanda ruh halini iyileştirir ve genel sağlık üzerinde olumlu etkiler yaratır. Dengeli bir beslenme, özellikle antienflamatuar özelliklere sahip gıdaların tüketimi, vücuttaki iltihaplanmayı azaltarak MS semptomlarını hafifletebilir. Bu bağlamda Taş Devri diyeti, yani Paleo diyeti, MS hastaları için dikkate değer bir beslenme planıdır. Paleo diyeti, işlenmiş gıdalar, tahıllar, süt ürünleri ve rafine şekerden kaçınarak, tarih öncesi insanların tükettiği besinlere odaklanır. Bu diyet, taze sebzeler, meyveler, yağsız etler, balık, yumurta, kuruyemişler ve tohumları içerir. Bu besinler, vücuttaki iltihaplanmayı azaltabilir ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarını düzenleyebilir. 

MS’in ilerlemesini yavaşlatabilen besinler neler?

Omega-3 yağ asitleri açısından zengin balıklar ve antioksidan içeriği yüksek sebze ve meyveler, sinir hücrelerini koruyarak MS’in ilerlemesini yavaşlatabilir. Ayrıca, işlenmiş gıdalardan ve rafine şekerden kaçınmak, enerji seviyelerini dengeleyerek yorgunluk hissini azaltabilir. Sağlıklı yaşam tarzı ve Paleo diyeti gibi beslenme planları, MS hastalarının genel sağlıklarını iyileştirir ve hastalığın getirdiği fiziksel ve bilişsel zorlukları yönetmelerine yardımcı olur. Bu, hastaların yaşam kalitesini artırarak daha aktif ve bağımsız bir yaşam sürmelerini sağlar.”

Masaj terapisi hastanın genel sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratıyor

İlaç tedavisinin yanı sıra, alternatif tedavi yöntemlerinin de Multiple Skleroz (MS) semptomlarının kontrolünde önemli bir rol oynayabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Akupunktur, vücuttaki enerji akışını dengeleyerek ağrı ve spazm gibi semptomları hafifletebilir. Yoga, esneklik ve dengeyi artırarak kas güçsüzlüğünü ve yorgunluğu azaltabilir, ayrıca stres yönetimine yardımcı olarak genel ruh halini iyileştirir. Masaj terapisi, kas gerginliğini azaltarak rahatlama sağlar ve kan dolaşımını artırarak genel sağlık üzerinde olumlu etkiler yaratır. Bu alternatif tedavi yöntemleri, MS hastalarının fiziksel ve duygusal iyilik hallerini destekler, ilaç tedavisine tamamlayıcı olarak semptomların yönetimine katkıda bulunur ve hastaların yaşam kalitesini yükseltir.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.